3 Ocak 2015 Cumartesi

Merhaba, insanlar!

Beni bu zamana kadar takip eden, takip etmeye yeni başlamış veya geçerken uğradım diyen kişilere. Kocaman bir merhabaa! Sorumsuz blogger sonunda sahalara geri döndü. Neredeyse 2 yıl(cık) boyunca hiçbir şekilde yazı yazmadığımı, burada bir şeyler paylaşmadığımı görünce gerçekten kendime kızdım. Arayı sanırım bayağı bir açmışım.. Yine de her şeyde bir hayır vardır diyorum ve paçamı kurtarmaya çalışıyorum. Şöyle bir geçmiş yazılarıma, yaptıklarıma baktım da.. insanın fikirleri nasıl değişebiliyor. Yazacak çok şey birikti, söyleyecek çok fazla şey oluştu. Nereden başlasam, ne desem, nasıl bir yazı yazsam hiç bilmiyorum. Sanırım bayağı bir paslanmışım! >_<" Bu post geri dönüş postu olduğu için sadece saçmalayacağım. Maruz görün...





 Birkaç yıldır hazırlandıktan sonra sonunda bir üniversiteye kendimi atabildim. Nihayet! Her ne kadar bir zamanlar Japon Dili ve Edebiyatı istemiş olsam da -ki bu hevesim hala sürüyor-, kısmet İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüneymiş. Resimde gördüğünüz yer, benim üniversitem. Kendileri Kazakistan'ın Türkistan şehrinde bulunuyor. Araya giren bir amcada ünlü oldu. Yeeey! Ve evet, Türkiye'yi bıraktım. Baktım buradaki üniversiteler bana göre değil, Kazakistan'a gittim bende. (:P)





 


Neredeyse 3,5 aydır bu ülkede yaşamama rağmen hala alışma dönemini atlatamadım. Dil farklı, insanlar farklı, gelenekler farklı olunca insanın uyum sağlama süresi biraz daha fazlalaşıyor.

Her mevsimin kendine has güzelliği ve özelliği olsa da bana göre Kazakistan'a en çok sonbahar mevsimi yakışıyor. Burada parklar fazla olduğu için bu şekilde güzel görüntüler de kaçınılmaz oluyor.






Şu anda hazırlık dönemi olduğum için Kentav bölgesinde yaşıyorum ve burası bayağı küçük bir yer. Gidilecek pek fazla yer yok parklar dışında. Şu ana kadar sadece Türkistan ve Kentav'ı gördüğüm için diğer yerler hakkında bir fikrim yok açıkçası. Ve burası ile kıyasladığım zaman gerçekten Türkiye çok daha gelişmiş bir ülke olarak kalıyor. Aynı zamanda da ülkemin kıymetini daha çok bilmemi sağlıyor.

Her şeye rağmen farklı bir deneyim ve farklı bir yer. Tek başına olduğu için insan kendi ayakları üzerinde durmayı öğreniyor.








Şu anda Rusça, Kazakça ve İngilizce olmak üzere toplamda 3 dil görüyoruz. Kendi bölümüm olduğu ve her biri daha başlangıç seviyeleri olduğu için İngilizce konusunda bir sıkıntı çekmesem de diğer iki dil için aynı şeyi söyleyemeceğim. Bazen benim burada ne işim var, nereden buraya geldim gibi şeyler söylemiyorum değil. -.- Gerçekten her iki dilde zor. Alfabemiz aynı değil, en başta zorlayan bu zaten. Rusça'nın grameri özellikle. İnsanı öldürüyor...








Her neysee! Derslerden sanırım bu kadar konuşmak yeter. Bu post sanırım biraz sıkıcı oldu ama 1 yıl aradan sonra benden çokta iyi bir şey beklemeyin başlangıç olarak. (:P) Nelerden bahsetmem gerektiğini bilmediğim için kişisel olarak bir şeylerden söz ettim.

Herhangi bir sorunuz olursa, bilgi almak isterseniz yada sadece içinizden geçen bir şeyler söylemek isterseniz size seve seve cevap veririm. Tekrar buraya döndüğüm için ve yazımı yazabildiğim için mutluyum.





O zaman ne diyoruz? Merisa'nın klasik sözü; Jaa! Mata nee~